“Erkek dilli” şiir geleneğine devrimci bir tutumla dur diyen Gülten Akın kendinden sonra gelecek “deli kızlara”, seslerini çoğaltmaları için büyük bir alan açtı.
“Çarşılarda erkek adları söylenir kadınlar gizli
Sana kim taktı bu sorumluluğu kadınsın”
Gülten Akın şiirini yazmaya başlamadan önce, Türkçe şiirin tarihsel dönemlerini ele alan araştırma yapıtlarını ve Akın’ın üretmeye başladığı dönemlerde şiir üzerine yazılmış metinleri gözden geçirdim. Okuduğum metinlerde, eserleri incelenen şairlerin neredeyse tümü Ahmet’ti, Mehmet’ti, Ali’ydi vs. “Edebiyat çarşısının” lonca şeyhleri, eril akılla beraberce kurdukları “gedik sistemini” ustaca işletip, kadınlara dükkân açma izni vermemişlerdi. Zaman zaman kendi sözünü, kadınlık hâlini duyurmak isteyenler ortaya çıkmış, onlar da “işportacı” muamelesi görmüşlerdi. Edebiyatın muhtesipleri (büyük eleştirmenler!) kadınlara durmadan ceza kesmişlerdi. Gülten Akın’ın ifadesi ile belki de “söz kuştu”. “Büyüyüp ağza sığmaz olduğunda uçurulmuş ancak, uçuranlar tutulmuştu.” Şiirde kadınları anlatma işini de yıllar boyu “efendiler” üstlenmiş; “Havva’dan miras fenalıkları, şeytanlıkları” ile kadınlar şiire konu olmuşlardı! Geleneksel şiirin Gülten Akın’a kadarki son yüzyılında elbette “kadına bakış” değişmiş, şair kadınların sayısı da artmıştı. Buna rağmen Gülten Akın’ın yazmaya başladığı 1950’lerde “kadın dilli şiir” geleneğinin henüz yeterli olgunluğa eriştiği söylenemez. Yine de, Gülten Akın’dan önce “kadın dilli şiir” için ilk ilmeği atan “deli kızlara” selâm etmek yerinde olacak: Sennur Sezer’in elimizden tutup okuttuğu Mihrî Hatun’a, Zeynep Hatun’a, Hubbî’ye, Şair Nigâr’a… Adları gizlenmiş, yazdıkları çekmecelerinde saklı kalmış nicelerini de unutmadan…
YA O TEDİRGİNLİĞİN SEBEBİ VARSA?
Türkçe şiir geleneği içinde “kadın dilli şiirin” eksik kaldığına işaret etmemin nedeni Gülten Akın’ın ilk şiirlerinde görülen “serçeler gibi ürkek, korku dolu, edilgen” kadınları anlama gayretindendi. Geleneğin kadınlara kapalı kapıları, Gülten Akın’ın ilk şiirlerindeki tedirginliğin sebebi olamaz mıydı? Erkek dili ile kurulup sürdürülmüş şiir, kadının kendini anlatmasına olanak tanımadığından “dolaylı”, “örtülü” ifadelere başvurulmuş olamaz mıydı?
Gülten Akın, şiire önce kendini anlatarak başladığını söylediği bir yazısında bu soruları sormanın haklılığını ortaya koyuyor:
“İlk üç kitabımda, Rüzgâr Saati, Kestim Kara Saçlarımı ve Sığda’da bireysel izleri, sonrakilerde toplumsal olanı baskın görebilirsiniz. Bireyseli daha çok, geniş dolayımlı atıflarla, yan anlamlardan geçerek sislendirilmiş, birinci anlam geriye çekilmiş olarak; toplumsal izlekleri ise (Kırmızı Karanfil, Ağıtlar ve Türküler, İlahiler…) anlamı belirginleştirici bir biçem içinde yazdım.”Kadınlık hâllerini anlatmada yararlanacağı kadın edebiyatı geleneği eksik olan bir şair kadının kendi ben’ini anlatırken şiirine sinen duygunun “ürkeklik, edilgenlik, korku” vb. olması epeyce manidar!
‘ÜRKEK SERÇE’DEN ‘BEN’ DİYEN KADINA…
Gülten Akın, ikinci şiir kitabı Kestim Kara Saçlarımı adlı yapıtta ilk kitabı Rüzgâr Saatleri’nde görülen kırılganlığı atıyor üstünden. Kadınlık hâllerini anlatmada, dolaylamalardan biraz daha uzaklaşıp, daha cesur bir dil kullanıyor. Kitaba ismini veren Kestim Kara Saçlarımı şiiri, kadının “yasayla, yasakla, töreyle” çevrili olduğunu anlatarak başlıyor. Şiirin devamındaysa tüm toplumsal rollerinden kurtulma arzusunu “Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi” ile dile getiriyor. Çünkü gelenekte sevgili, eş, ana rolleriyle karşımıza çıkarılacak kadınların saçları da mutlaka uzun olmalıydı! Bu dize ve ardılında kullanılan ifade biçiminin gündelik yaşama, kadın diline yaklaşması, erkek dilli şiir karşısında, Gülten Akın’ın kendi dilini kurmaya başladığının göstergesi aynı zamanda. Aynı şiirde dikkatlerden kaçmaması gereken nokta, şairin “Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi” dizesiyle başladığı bölümü “Kurtulan dirilen kişiye günaydın” diyerek bitirmiş olması. Kısacası kadın kendi şiirinde de artık kişi! Ürkek serçe değil!
Gülten Akın, Kestim Kara Saçlarımı ve sonraki yapıtı Sığda’da kadınlık hâllerinin türlüsünü anlatmaya devam ediyor. Bu iki kitaba da “ev içlerine, karanlığa çekilmiş”, “sorumlu kadının” “kurulu sofralar, ütülü göleklerden” kaçış hayalleri hâkim. Bu hayalleri anlatırken şair, kendi ifadesiyle, “kadın oluşları dolayısıyla ezilenlerin ortaklaşacağı duyarlığı şiire getiriyor.” Böylece bir kadın edebiyatı kurmada, kendinden önceki kadınların attığı ilk ilmeğin üstünü örüyor.
KADIN ARTIK GÖSTERİLEN DEĞİL KONUŞAN ÖZNE
Gülten Akın şiirinde dönüm noktası sayılan, şairin dördüncü yapıtı Kırmızı Karanfil, “kadın dilli şiir” açısından da büyük önem taşıyor. Kırmızı Karanfil, şairin sonraki şiirlerini anlamak bakımından pek çok ipucunu barındıran Güz şiiri ile başlıyor. Güz yoksul, erkence yaşlanmış bir köylü kadının ağzından yazılmış. Nazım’ın, eleştirel bir tutumla, “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” diyerek yerlerine işaret ettiği kadınlar, Akın’ın bu şiirinde gösterilmekle kalmıyor; konuşturuluyor! Binlerce yıl şiirde kendilerine yer bulamayan kadınlar, Gülten Akın şiirinin içindeler ve artık konuşan onlar! Şair, kadınları konuştururken de halk söyleyişinden yararlanıyor. Kadınlar artık kendi hallerini kendi dilleriyle anlatmaya başlıyor! Güz, şairin bireysel çıkışlı olanın ötesine geçerek genişleyen bir şiir evreni kurmaya başladığının da göstergesi. Çünkü şairin sonraki eserlerinde, farklı toplumsal katmalardan pek çok kadının sesi işitiliyor. En çok, sınıfsal çelişkiler içinde hayatta kalmaya çalışan; üzerlerindeki sömürünün kadın oluşları nedeniyle katmerlendiği yoksul kadınların sesi…
Gülten Akın, kadınların ezilmişliğini daha iyi duyurmak için, Güz’de konuşan kadının kendinden söz ettiği dize başlarında, “ben” zamirini küçük harfle yazmış. Bu tutumuyla “biçim ile içeriğin birbirinden bağımsız ele alınması gerektiği” tezine kafa tutuyor. Yani biçim içerikten bağımsız filan değil. Şiir bir bütün. Yani ozan kadınsa kadın. Ozanlığı için kadınlığını kenara koyması filan gerekmiyor. Yani kendini yaşamdan, yaşamı da şiirden çıkarıp kenara koymuyor Gülten Akın. Bu işte, şiir geleneği karşısında takınılmış devrimci bir tutum!
Gülten Akın’ın şiiri, “kadın edebiyatı” açısından yazmakla bitirilemeyecek kadar zengin bir kaynak. “Erkek dilli” şiir geleneğine devrimci bir tutumla dur diyen Gülten Akın kendinden sonra gelecek “deli kızlara”, seslerini çoğaltmaları için büyük bir alan açtı. Bu yazının yazılış amacı Gülten Akın’ın şiirde sürdürdüğü kadın mücadelesini; Türkçe şiir geleneği içinde “susturulmuş bir dille” “kadın olanın diliyle” yazarak kendine ve şair kadınlara yolu nasıl açtığını anlamaya çalışmaktı. Ben beceremediysem anlatmayı, varın sizler Gülten Akın okuyun.
SUSMA
kadın görünmüyor, iki yanda da yok/balkonda, verandada, hayır yok/kapatmış kendini yalnızlığıyla/şezlong kitap gözlük/orda öylecene/sustu kaldı, geriye geriye çekilerek/biliyor/Her konuşma bir şeyi değiştirir hayatımızda
https://ekmekvegul.net/
Yorumlar kapatıldı.