1950 yılında halkın tek parti yönetimine duyduğu tepkiyi oya dönüştürerek iktidar olan sağcı-Amerikancı DP, yine halkın tepkileriyle iktidardan uzaklaştırıldı. Bu kez halkın iktidara karşı öfkesi Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kaldıraç olarak kullanıldı. Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı olabildi fakat geniş halk yığınları için köklü hiç bir değişiklik gerçekleştirilmedi. Hayatları çekilmez hale gelmiş olan halk yığınları 60’lı yıllarda kendileri yararına köklü değişiklik yapma arayışına giriştiler. Bu arayış 68 devrimci gençlik mücadelesiyle buluşarak bilinçli, örgütlü bir yapıya kavuştu. Bağımsız ve Demokratik Türkiye mücadelesi bir anlamda bu buluşmanın adıdır.
Alevi kültürünün isyancı damarından beslenen Aşık Mahzuni Şerif ve sosyalist kültürden beslenen başta Aşık İhsani olmak üzere diğer halk ozanlarının bu uyanışta katkıları paha biçilmezdir. Mahzuni halkı için uyanmış ve halkı uyarmış bir ozandır. Halkın hem öğrencisi hem de öğretmenidir. Mahzuni ilk şiirlerini şöyle değerlendiriyor: “En önemlisi, o güne kadar halk ozanlığı sürekli olarak istismar edilmişti. Halk şiiri geleneği gül, bülbül, çiçek edebiyatı ile uyutma perhizi olarak kullanılmıştı. İlk amacım o güne kadar süregelen bu kalıpları kırıp, yıkmak oldu. Olaylardan ve halk yaşamından aldığım gerçekleri konu olarak işledim…”
Mahzuni’nin şiirlerinin bir kısmını bir kitapta toplayan yazar Süleyman Zaman Mahzuni Şerif – Yaşamı, Dünya Görüşü ve Şiirleri adlı kitabına yazdığı 69 sayfalık yazıda ozanları şöyle değerlendiriyor: “Bazı ozanlar toplumun yalnızca maddi çelişkilerini, maddi olumsuzluklarını ele alırken, bazı ozanlar yaşadıkları dönemdeki insan ilişkilerini ve toplumun hem maddi ve hem de kişinin veya toplumun psikolojik, inanç ve tinsel çelişkilerini, yönlerini de yansıtırlar. İşte Mahzuni Şerif bu ikinci tanıma giren ozanlarımızdandır.” 60’lı yıllarda toplumsal uyanışa paralel olarak Ozan İhsani ile başlayan, Mahzuni, Osman Dağlı, Yoksuli, Vijdani, Zamani, Emekçi, Şah Turna, Temeli, Ali Asker, Seyfili, Garip Şahin gibi ozanlarımız tarafından sürdürülen çizgidir burada sözü edilen… Halkın özü, gözü, sözü, kulağı, gönlü ve dilidir artık bu çizginin ozanları… Sessizlerin sesidirler… Sazıdırlar…
Tipik bir Mahzuni şiiri aktaralım:
Doğar doğmaz bu dünyanın çamuru
Niye gördün kör olası gözlerim.
Doluya çevrilmiş bahar yağmuru
Niye baktın kör olası gözlerim?
Katil kulaklarım yardımcı sana
Bakarsın güzelden kötüden yana
Arslanın elinde kalmış ceylana
Niye baktın kör olası gözlerim?
Şu yıldızdır, şu güneştir der iken
Çok çekerim bende bu göz varıken
Bir balina bir ton balık yeriken
Niye gördün körolası gözlerim?
Mahzuni dünyaya doysam olmuyor
Yalanı doğruya koysam olmuyor
Seni ellerimnen oysam olmuyor
Niye baktın körolası gözlerim.
Uzun yıllar Alfabe’nin ilk dersi “uyu uyu yat uyu” diye başlardı. Mahzuni 60’lı yıllarda halkına şöyle seslendi:
Bu uykuda böyle bir ses
Duy uyan etme uyan
Uyku bir can olsa bile
Kıy uyan gardaş uyan
Uyku tembel niyetidir
Aç gözünü hayat nedir
Gittiğin yol çok kötüdür
Cay uyan, halkım uyan
Ateş düşmüş döşşeğine
Sen yine uyursun yine
Elini vijdan üstüne
Koy uyan nolur uyan
Kazanmadan yemek ayıp
İnsan hakkı olur kayıp
Tek benim sırtımdan soyup
Doy uyan yapma uyan
Uyuyanın kazancı olmaz
İnsana bir vefa vermez
Bir daha Mahzuni gelmez
Say uyan dostum uyan
Halkın düzeni hedefleyen ve sarsan mücadelesi geliştikçe ve örgütlendikçe, halk düşmanları onu kendi çıkar kavgalarında kaldıraç olarak kullanamıyacaklarını anlayıp, devrimci mücadeleye hayasızca saldırma yolunu seçtiler. 12 Mart Muhtırası olarak bilinen askeri müdahale faşist diktatörlüğün azgınlaşması ve açığa vurması anlamını taşıyordu. Artık devrimciler sokak ortalarında sadece komando adı verilen faşist maşalar tarafından değil, aynı zamanda devletin resmi görevlileri tarafından katlediliyorlardı. Zindanlar devrimcilerle dolduruldu. İdam sehpaları kuruldu. İşkence tezgahları çalıştırıldı. 68 Gençliği sömürüye, zulme ve emperyalizme karşı başkaldırıyordu. Bu ortamda Mahzuni sazına sarıldı ve:
Doğudan batıya bir ses yükselir
Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler
Gavur dağlarından Dadallar gelir
Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler
Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler
O’nu bilir Binboğa’lar Cerit’ler
Alnı çizgi çizgi zafer oyuklu
Anası ağlamış öfke yayıklı
Elinde dirgeni kara bıyıklı
Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler
Bizim yiğitleri bilmiyor itoğlu itler
O’nu bilmeyen şu uğursuz bitler
Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler
Karşıdan geliyor elinde dirgen
Sırtı yırtık omzunda yorgan
Yaktı anamızı zalim kemirgen
Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler
Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler
O’nu bilir Binboğa’lar Cerit’ler
Mahzuni Şerif’im yiğit yavrusu
Anadolu’sunda yoktur kaygusu
Sizin değil beyler işin doğrusu
Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler
Bizim yiğitlerde büyük ümütler
12 Martçılar sadece gençleri katletmekle, cezaevlerine doldurmakla kalmıyorlardı. Ne kadar bağımsızlıktan, özgürlükten ve demokrasiden yana bilim adamı, sendikacı sanatçı varsa herkesi topluyorlardı… Halkın ozanı Mahzuni’yi ihmal etmeleri düşünülemezdi. Mahzuni bu dönemde türkülerinden dolayı tutuklandı, hapsedildi, hakarete uğradı. 1976 yılında Köln Radyo’sunda yapılan söyleşide sunucu “Duyduğum kadarıyla siz bir ara içeri de girmişsiniz?” der. Mahzuni duraksamaksızın “Ama bizim suçumuz şerefimizdir.” cevabını verir. Bu dönemi anlatan sadece bir dizesi bir şiir gücünde “Kolum nerden aldın sen bu zinciri” ve “Bırak beni konuşayım” türküleri halkın belleğine kazınmışlardır.
12 Mart döneminin en ilginç şahsiyeti Nihat Erim’dir. Bir eli sosyalist gençlerde olan zamanın CHP milletvekili Nihat Erim generaller tarafından Başbakan olarak atandı. O da kendine gösterilen güvene layık olabilmek için üstün çaba harcayıp halkın başına “balyoz” oluverdi. Aşık Mahzuni de o unutulmaz türküsünü yazıverdi hemen.
Köşkün sarayın yıkılsın
Erim erim eriyesin
Umudun suya dökülsün
Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin
Suyun denize dökülsün
Gözlerin yansın çürüsün
Seni yılan çayan yesin
Erim erim eriyesin
Çölden çöle sürünesin
Musa isen Turi Sinan
Haktan gelmiş idi İnan
Yesin seni yılan Çayan
Erim erim eriyesin
Çölden çöle sürünesin
Aslan pençesi kurulsun
Çayın Deniz’e kurusun
Gözlerin yansın körolsun
Erim erim eriyesin
Çürüm çürüm çürüyesin
Mahzuni’yi severidin
Ona sevgilim deridin
Candan gayri ne yeridin
Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin
Tarihte halk zalimleri hep türkülere havale etmiştir. Hem yiğitler hem de zalimler halk şiirinin konusu olmuştur. Mahzuni bu geleneğin usta bir takipçisidir. Erim Erim Eriyesin türküsü halk şiirinde önemli bir yer tutan yergi türünün en güzel örneklerinden biridir.
68 Devrimci kabarışının en belirgin özelliği, emperyalist dünyanın öncüsü, Amerikan Emperyalizmi’nin tecrit edilmesidir. Dünyanın her bir yanında anti-Amerikancı direniş sesleri yükselmektedir. Hele Amerikan Emperyalizmi’nin Vietnam vahşeti dünyanın bütün kıtalarında halkların nefretini kazanır. Mahzuni çeşitli milletlerden Türkiye halkının Amerikan Emperyalizmi’ne karşı ülkelerini kahramanlıklar yaratarak koruyan Vietnam halkına yürekten dayanışmasını şu türküsüyle dile getirir.
Bütün insanlık adına
Amerika katil katil
Kanun yapar kendi teper
Amerika katil katil
Vietnam’ın suçu nedir?
Hür yaşamak ayıp mıdır?
Atom patlat ister kudur
Amerika katil katil
Türk milleti Türk milleti
Nerden gelmiş elin iti?
Bizim de sonumuz kötü
Amerika katil katil
Bir gün gramlar bir olur
Kilodan hakkını alır
Zalim olan bela bulur
Amerika katil katil
Mahzuni Şerif uyuma
Gün geldi çattı akşama
Bizden selam Vietnam’a
Amerika katil katil
Mahzuni’nin yüzlerece türküsünün bulunduğu biliniyor. Yani çok üretken bir ozandır Mahzuni. Hayata dair, halka ait her konuda eserler üretmiştir. Bunların önemli bir bölümü daha sağlığında dilden dile tüm dünyayı dolaşmıştır. Mahzuni benim çocukluğumun, gençliğimin ve kavgamın ozanıdır.Halkın dertlerini en iyi aktaran ozanlarımızdan biridir. Halkın konuşma dilini ustaca şiirine aktarmıştır. Aziz Nesin şiir üzerine yapılan bir tartışmada sanat adına her türlü yapaylığı piyasaya sürenlere, “zor yazılan ama kolay anlaşılan” şiiri sevdiğini söyler. Mahzuni’nin şiiri bu cinstendir. Her şey açık açık söylenir. Onun şiirlerinde bayağılığa, düzeysizliğe, sığlığa rastlanmaz. Mahsuni’nin şiirlerinde “Toplum ve insanı etkiliyen her şeyi bulmak olasıdır. Öyleki, onda bilim vardır, din vardır, kitap vardır, toprak vardır, meclis vardır, kader vardır, felsefe vardır, köy vardır, şehir vardır, devlet vardır, millet vardır, doğruluk vardır, barış vardır, yiğitlik vardır, güzellik vardır, erdem vardır, zam vardır, hoşgörü vardır, açlık vardır, evren vardır, zevzeklik vardır, nakkaşlık vardır, yuh vardır, övgü vardır, memleket vardır, direnç vardır, yol vardır, başkaldırı vardır, öğüt vardır, dünya insanlığına sesleniş vardır, okul vardır,su vardır,doğum vardır, ölüm vardır, soyanlar vardır, şeref vardır, ceylan vardır, hacı-hoca-dede vardır… kısacası ne ararsan vardır.” ( Süleyman Zaman- Mahzuni Şerif Yaşamı Dünya Görüşü Şiirleri sayfa 15)
Mahzuni’nin şiirlerinde şeriatçı gericilikle mücadele önemli bir yer tutar.
Tabuttaki ölü gibi ölemem
Derdim vardır onun için gülemem
Ben insanın değerini bölemem
Doğu batı gavur müslüm bir bana
diyen ozan, softaların halkı bölerek aşağılamalarına karşı çıkar. 12 Eylül Askeri darbesinden sonra bizzat devlet tarafından desteklenen gerici-şeriatçı güçler o zamanlar yeraltı faaliyetleri yürütmektedirler. Mahzuni onlara önce haklı bir soru yöneltir. Çünkü onlar halkın cehaletinden yararlanmaktadırlar.
Hey Arapça okuyanlar
Allah Türkçe bilmiyor mu?
İngilizce, Fransızca
Bize hitap kılmıyor mu?
Çalışanlar geri kalmaz
Çalışmayan bir halt bilmez
Yalınız fikirler ölmez
Peygamberler ölmüyor mu?
Bizimdir bu bahçe bağlar
Bizimdir bu yüce dağlar
Canı sağ olsun softalar
Ayakkabı çalmıyor mu?
Dost gezer dostluk bağında
Biz olur bizlik dağında
Gavurun Merih çağında
Alem bize gülmüyor mu?
Bir bülbül getirmez yazı
Geliyor bülbül avazı
Mahzuni korkmadan sazı
Kâinata çalmıyor mu?
Mahzuni Şerif’le ilgili, Berçenekli Aşık Mahzuni adlı ilk kitabı yayınlayan gazeteci yazar Süleyman Yağız kitabında „Mahzuni’nin hemen her dizesinde çok ince duyarlılıklar, hassas ölçüler, zorlu beğeniler ve hem olağan hem de olağanüstü öyküler vardır. Mahzuni sığlıktan uzak, çok zengin bir şiir dünyasına sahiptir. Onun dizelerinde aşk vardır, meşk vardır, korkusuzluk vardır, korku vardır, kuşku vardır, kuşkusuzluk vardır, barış vardır, meyhane vardır, tekke vardır, Allah vardır, bir görünmez plan, planlar vardır, yangın vardır, su vardır, üzünç vardır, sevinç vardır; kısacası olmayan şey yoktur“ demektedir.
Mahzuni Şerif zamanında ve uygun çıkışlar yapmıştır. Onun türküleri üretildikleri koşullar gözönünde tutulursa daha çok anlam kazanır ve anlaşılırlar. „Yuh Yuh“, „Köyüm Köyüm,“, „Yiğitler“ , „Amerika Katil“, „Anadolum Seni Elden“, „Softalar“, „Bebek“, „Dom Dom Kurşunu“ gibi türküleri bu türkülerden ilk aklımıza gelenleri. Fakat genel olarak Ozan Mahzuni’nin şiirleri birer çelişki yumağıdırlar. Mahzuni’nin mücadele anlayışını bir türküsü çok iyi açıklar.
Mevlam gör diyerek iki göz vermiş
Bilmem ağlasam mı, ağlamasam mı?
Dura dura bir sel oldum erenler
Bilmem çağlasam mı, çağlamasam mı?
Milletin sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?
Mahzuni Şerif’im dindir acını
Bazen acılardan al ilacını
Pir Sultan’lar gibi dar ağacını
Bilmem boylasam mı, boylamasam mı?
Mahzuni Şerif öldü, türküler öksüz kaldı diye yazanlar oldu. Onun halk şiirinin son halkası olduğunu kendi kendine ilan edenler de oldu. Bunlar boş laf!… Milyonlara malolmuş türkülere öksüz yakıştırması uymuyor. „Yigitler, yiğitler bizim yiğitler“ türküsü „bizim yiğitler“ varoldukça unutulabilinir mi? Halk gibi konuşan Mahzuni’nin halka malolan türküleri yarınlarındır. Mahzuni „biz ölürüz ama halkımız ölmez“ derdi. Halkımız „bazı acılardan ilacını“ alarak, daha nice Mahzuni’ler yaratacaktır… Yunus Emre, Pir Sultan, Nesimi, Dadaloğlu, Köroğlu, Ali İzzet, Karacaoğlan Ruhsati, Seyrani, Teslim Abdal, Kaygusuz Abdal, Dertli, Serdari, Sümmani, Aşık Veysel… gibi.
Yorumlar kapatıldı.